Posts

Showing posts with the label fotoğraflarım

yaz zamanları

Image
Yaz nasıl geçer iki çocukla... Güzel geçer demek istiyorum. Geçiyor ama yoruluyor da insan. Önce okulun bitimi ve biraz geziden sonra, evimize geldik, Ramazan ayına 1 hafta kala.. Geldik evin bir iki işi derken, Ramazan geldi. Allah'a şükür kavuştuk; bereket ayına... Okul dönemi bitince Akif Eren evde nasıl vakit geçirir, Rana Eslem bu duruma nasıl adapte olur bocalamasında farkettim ki, oğlum deli gibi tv seyrediyor. 2,5 yaşına gelene kadar hiç tv seyretmemiş bir çocuk olarak bu durum beni ziyadesi ile rahatsız ediyor. Bendenizin bile tv karşısında geçirdiği vakite çok acıyan biriyimdir. Hemen kısıtlama getirildi. Belli bir saatten sonra oyun saati başlıyor ve oyun oynamaları için her şey yapılıyor. ama iki farklı gelişim zamanlarındaki çocuğu bir oyun içine nasıl dahil ederim onu bilemiyorum. İlk çocukta anne-babalar çok idealist oluyorlar. Kitap okuma saati, oyun hamuru saati, yap-boz saati, ahşap blok saati vs.. iş kolay. Gel bakalım şimdi bu düzeni sağla... bloklardan k...

Eda- Sinan ve bebekleri

Image
Türk sinemasının en önemli repliğidir ya "Çok mesudum çok" bende bu cümle ile başlamak istiyorum yazıma. Çok uzun zamandır yazamıyorum çünkü çeşitli projeler üzerinde çalışıyorum. Yaz rehaveti, ardından bayram ziyareti; kızımın hastalığı ve oğlumun okul macerası... Sanırım bu kış için, hayatım yavaş yavaş düzene girmeye başladı. Gelelim günün hadisesine... Benim için şuan yazması bile yüreğimi hoplatan, ellerimi titreten bir durum... Yıllardır ailem sayılacak kadar yakın olan Metin amcam ve Sevgi teyzemin, biricik kızları ve benim canım arkadaşım Eda; minicik bir beyefendiyi kucaladılar bugün.. E sana ne oluyor demeyin. Uzun zamandır bekledikleri özlemi kucaklarken benim o anları ölümsüzleştirmem, bunun benim için ilk olması, vs vs... Duyguların en heyecanlandıranını yaşıyorum. Sanırım en son kızımı kucağıma aldığımda bu kadar attı yüreğim... Eda ve Sinan en güzel anne-baba oldular. Gözlerindeki ışık hiç sönmesin. Minik Yunus Erdem bey; uzun ve güzel bir ömür, ailenle beraber...

Ve Doğum...

Image
Çok uzun zaman sonra (yine) neler yapıyorum anlatmaya başlayayım.. Öncelikle bir makine edindim artık. İnşaallah doğumlara girmeye başlayacağım. İçeride benimde kendimi rahat hissedeceğim, üzerimde baskı olmayacak kişilerle çalışmaya karar verdim.Bunlardan anlaştığım ilki arkadaşım Asiye idi. Henüz doğuma bir aydan fazla zaman bekleniyordu kiiii, son anda çıkan bir terslik sonucu, zaten riskli olan gebeliğini uzun süren bir sezeryan ve ameliyat sonrasında bebekleri Zeynep ve Reyhan'ı tam da 7senelik bir bekleyişin ardından; bir de kuvez seramonisinden sonra kucakladılar şükür. Gece yarısı başlayan ameliyata ben giremedim malesef. Ama sonrasında hastaneye gitmekten geri kalmadım elbette... Ben ertesi gün hastaneye gittiğimde arkadaşım bile bebeklerinin sadece fotoğrafını görebilmişti. En kısa zamanda bebişlerin fotoğraflarını da çekeceğim. Ve Aycı ya bu konuda bana yardımcı olduğu için, teşekkür ediyorum. Bana makine almam konusunda ve çeşitli konularda bilgi verdiği için çok çok t...

Galata Köprüsü

Image
Geçenlerde Akif Eren'in "gemiiii" sevgisini yaşamasını sağlamak için Galata'ya gittik. Zaten ezelden beri çok severim oraları. Akif Eren' de çok sevdi. Yakından gemileri, vapurları görmek inanılmaz etkiledi onu. Gözlerini ayıramadı gemilerden. "Anne bak gemii" her vapurun arkasından söylenen yagâne cümle oldu. Birde bize yapılmış olmasada yan restaurant' nın masasında oturan çiftin tuzda balık istemesi ve alevler içinde masalarına servis edilirken bizim seyretmemiz de süpriz oldu. Sonra tuzun kırılması balığın içinden ayrılmaya çalışması da hoş anı oldu açıkçası. Yeni Cami' nin o denize nâzır duruşu, bütün ihtişamı ile bizi selamlamasını da esgeçmek istemem açıkçası. Akşam vakti, yanaşan vapurla inen yolcuların gideceği yerlere koşuşturmaları, birazdan binecek olanlarında evlerine gitmek için sabırsızlandığını görmek şehir manzaralarına çok büyük heyecanlar katıyor bence... Ve çıkarken köprü üstünde yakalanmış balıkların oğlum tarafından, önce u...

Metropol manzarası ve son enstantaneler...

Image
Çamlıca sırtlarında yakınımızın düğününe gittik. Manzara muhteşemdi, düğün de öyle. Allah evlenen herkesin yuvasına huzur, mutluluk ve bereket versin. Bana kalan kısmı da bu güzellikleri sizinle paylaşmak oldu. Boğaz Köprüsü'nün görünümü Böyle bakınca ne çok ev varmış değil mi? O kadar çok semt gözüküyor ki burdan, Avcılara kadar desem sanırım yeterli olur. Seviyorum İstanbul'u, daha ne denir ki... Geçen yazıma yorum yazan herkese çok teşekkürler ediyorum öncelikle, arabamı aldım çok şükür, ne derler cillop gibi olmuş. Birde minik süpriz haber; galiba kızım olacakmış... Ama daha çok erken olduğu için net olmadığını defaatle belirtti doktor hanım. Yani şimdilik en büyük sorun giyim! Hergün bana olmayan kıyafetlerimden en olanını seçmeye çalışıyorum. Evet aldım bir iki bişey ama çalışınca aynı şeyle geçmiyor zaman. Bakalım en kısa zamanda tekrar alışveriş beni bekler. (Laf aramızda epey üzgünüm! :) ))) Kurumda işler biraz karışık ama hayırlısı olsun bakalım. Tatil sezonunda...

Engel! Li

Image
Ne zamandır düşündüğüm fakat yazmayı bir türlü beceremediğim konu bu. Neresinden başlarım, nasıl yazsam bilemiyorum şuan yazarken bile.... İşin içinde olmanın verdiği bir alışmışlık oldu belki bende, ama Akif Eren'in bu insanlara normalden farksız bakıyor olması çok hoşuma gidiyor. Dimağımda çok hadise var, kelimeleri doğru yerleştirememekten, duygularımı yeterince ifade edememekten çekiniyorum. Çekincem sadece en iyi anlatma çabasından kaynaklanıyor o ayrı. İstanbulda yaşayan kayıtlı 60.000 engelli olması çok sükse yaratacak bir sayı. Ve bu kadar engelli varken çelişkiler de olmuyor değil. Çocuğum erkek - kız olsun diye ısrar edenler. İstedikleri olmayınca çocuğuna ikinci sınıf insan muamelesi yapanlar, evladının anne karnındayken canına kıyanlar... Gayet sağlıklı çocukları varken onların yaptığı işleri takdir etmekten yoksun ebeveynler.. Sanırım bu anlattıklarım saydıkça artabilecek örneklemelerden. Gelelim bizim işimize; Bir engellinin engel derecesini Devlet Hastanesinin verdiğ...

Evimden kareler...

Image
Geçenlerde işyerime çok yakın olduğu için, hava da güzelken Kanyon'a gittik kardeşim ile. Tabi benim ev eşyalarına olan hassasiyetim malumunuz. Paşabahçe'yi görünce dayanamadım attım içeri kendimi. Ve bula bula bunu buldum sanırım.... Biliyorum Paşabahçe deyince daha farklı şeyler canlandı dimağınızda. Şöyle janjanlı bardak takımları, değişik aksesuarlar vs. Evet içerideki ürünlerin hemen hepsi çok güzel ama ihtiyaç mukabili değil. İnsanın çocuğu her zaman daha önce geliyormuş. Oğlumun doğumundan önce olsa neler neler alıp çıkardım içerden.Hey gidi günler... Neyse oğlumun odasına astığım bu portatif mandallı panoyu belki size ilham kaynağı olur diye yayınlamak istedim. Belki evdeki iki objenin arasına monte edilmiş bir ip ve küçük boy mandalların arkasına yapıştırılmış küçük objeler ile kendiniz de imal edebilirsiniz. İster fotoğraf, ister eskiz çalışmalarınız, isterseniz önemli notlar asabilirsiniz... Ama eğer bir fikir bulup ortaya çıkarırsanız muhakkak paylaşmanızı arzu eder...

İş Kaçamağı

Image
Geçen gün işim Ortaköy sahiline düşünce ve inanılmazdır ama birazda erken bitince soluğu Arnavutköy sahilinde aldım. Biraz yürüyüş, deniz sefası ki çok severim ve fotoğraf makinemin yanımda oluşu da cabası oldu... Şimdi bile ciğerlerimde hissediyorum o kokuyu, tatlı rüzgârı... Birbaşka değil mi İstanbul, hele sahili.... Seviyorum bu şehri, her kaldırımını diyemiyeceğim çünkü pek ara sokaklarda dolaştım bu arada ama yine de seviyorum...

Babaanne ve Dede Yanında...

Image
Çok şey söylemek isterim bu fotoğraf ile ilgili ama fazla söze hacet görmüyorum. Acı ile yoğrulmuş, hayatın her yaşanmışlığı yüzüne bir çizgi atmış, sert görünümünün altında son derece sevgi dolu bir kalp... Karşılıksız verilen ve sonunda karşılığı muhakak alınan bir sevgi var ne diyebilirim ki... Gelelim Babaanne ocağına.... Bizim Dinar'a gelebilme ihtimalimizin olduğu ama gelemediğimiz bir zamanda, Gülbeyaz annemin bize yedirmek için aldığı ve fakat biz gidemediğimiz zamanda onun yumurtlamasına denk gelmiş olup 20 gün-20 yumurta ve ardından kuluçka dönemiyle 10 adet minik hindi... Şimdi hiç minik değiller. Gayet güzel beslenip büyütülüyorlar fakat elbette torun sevgisine mağlup olup nohutlu pilav üzerinde servis ediliyorlar şimdilerde... Bahçedeki naçizane sera... Kayınvalidem ile kayınpederimin en büyük çekişme konusu; bahçenin neresine ne ekileceği... Tabi ki kazanan hep annem.. Seranın içini fotoğraflamaya çalışırken elime değen ısırgan otu ile canım yandı ama yapmam gerekiyor...

Enerji Deposu

Image
25 Kasım günü hava çok güzeldi, fakat ertesi gün epey soğudu. Siteyi takip edenler bilir, eşimin çarşamba günleri maçı var. O yağmurun altında futbol oynayan biri elbette hasta olmaya müsaitti ve enerji depolaması lazımdı. Kayınvalidem sağ olsun, gelininin organik adı altında sağlıklı yiyecekler yeme-yedirme takıntısına derman oluyor. Afyon/Dinar'dan sebzelerimizi, meyvelerimizi gönderiyor. Bu sefer mandalina, portakal, greyfurt o kadar çoktu ki; yemekle bitiremezdik zaten... Bizde her şekilde tüketime hazırdık. Bu arada mutfağıma eklenen dolabımdan sonra, bir iki radikal değişiklik yaptım. Pek hoşlanmasam da mutfağım turuncu-sarı tonları ağırlıkta oluverdi. Bu turunçgillerin fotoğraflarını da özellikle çektim. Bastırıp ahşap bir tepsi edinip, üzerine bu fotoğrafı dekupaj yöntemi ile yapıştırırsam çok görsel olur diye düşündüm... Gerisi de yaptıktan sonra...

Gül

Image
Yazacak çok şey bulamadım bu fotoğraf ile ilgili. Yaz başında canım arkadaşım Yasemin'in evinde çekmiştim. Kurumuş bir turuncu gül. Çok asil bir o kadar mütevazı çiçek; gül.

İnadına güzellik...

Image
İnadına yaşamak belki; inadına güzellikler... Bir küçük salyangozun hayata tutunması herşeye inat; Şehrin gürültüsüne, kalabalığa, her türlüyü kavgaya... Çiçekle boy ölçüşürcesine, ben de varım dercesine, Sizi herkes sever- görür ama ben burdayım der gibi... Yeşilin derinliğine, güneşin gülümsemesine göğüs açarcasına Çocuk seslerine kulak verir bu salyangoz. Bir çocuk parkının en nadide yerinde, belki görülebilme ihtimalinden habersiz Belki biri beni görsün derdinde. Kim bilir Rabb'i ona hangi görevi verdi... Her türlü kargaşanın yaşandığı bu günlerde iç karartmamadan hayata tutunmak gerek dedik. Havanın sıcak olması ve en güzeli hafta sonuna gelmesiyle, Alperen dayısı, babası ile Akif Eren'i site içindeki parklardan birine götürdük. Biz parkın kenarındaki kameriyelerden birinde otururduk. Bir taraftan termosumuza koyduğumuz sıcacık bergamotlu çayımızı yudumladık diğer tarafta Akif Eren'in kaydıraktan kayma çabasını izledik. Kendi başına ve rahatça hareket edebiliyor olması...

29 Ekim tatil olunca...

Image
Tatil her zaman olmayınca, her tatilde de hava güzel olmayınca fırsatları iyi değerlendirmek lazım dedik. Ve Sular vadisi'ne gittik. Akif Eren bey Nükte hanım ile ellerini suya soktu. Nükte ile oyun oynamaya çalıştılar fakat sonuç bebek arabasını çekiştirmeye döndü, ama gerçekten eğlendiklerini görmek mutluluk verici. Ben fotoğraf çekmek ile meşgul oldum. Çok değişik çiçekler ekmişler ve hepsi hakkında bilgiler vermişler. Bence çok da iyi yapmışlar. Akif Eren çiçeklerden ise küçük havuzlara ve gölete girmek ile daha çok ilgilendi. Türkiye' de bunun gibi botanik parkların, çocuk müzelerinin, çocuk gelişimini arttırıcı alanların kesinlikle artması lazım ve bizim de millet olarak daha yoğun ilgi göstermemiz gerekiyor diye düşünüyorum.