Geziyorum yazıyorum...


Gezmeyi seven biri olarak nasıl yerler gezdiğimi, gezmeyi sevdiğimi düşündüm.
Genel olarak yaşanmışlıklar olan eski yerler diyebilirim. Yıkık dökük ve pis olmayacak
Eskiyi severim bayılırım hatta ama o şekilde kalmasına tahammül edemem. Kendini yenileyemeyen, yenilenmeyen şeylerden pek haz etmiyorum galiba.

Cam önünde sardunyaları olan bir köy evini bir müstakil eve değişmem aslında.
Köydeyse, divanlarda oturulacak elbet. Minderleri dantellerle işlenmiş divanlar. Ankastre olmayacak mutfağı hatta davul fırın duracak buzdolabı üstünde, Tepesinde şlemeli örtüsü ile. Kapıları tahtadan, camları hepimizin çocukken evinde olan buzlu camdan. Yürürken yer yer gıcırdayan ahşap zemin olmazsa olmazı bir köy evinin. üstüne muşambadan örtü çivilenmiş.. Çivi izinin çok olduğu yerler de ya halı ya da elde örülmüş paspasla örtülmüş.
Hatta gidelim mi birlikte bir köy evine.

Sabah kızarmış biber kokusunun pişi kokusuna karıştığı, Yer sofrasında emaye tabaklara domates doğranmış bir kahvaltıya uyanıyoruz. Soba temizlenmiş üstüne el örgüsü örtüsü örtülmüş ama çaydanlığa hep yer var kucağında. Biraz alelacele biraz aheste ediliyor kahvaltı çünkü harmana gidilecek ailece.
Misafiriz sonuçta, işi olanlar sabah namazıyla gittiler tarlalarına zaten. Biraz dalından domates biraz biber biraz patlıcan toplayalım ki yemek yapalım akşam için. Biraz da börülce… folluktan aldığımız yumurtaları üzerine kırdığımızda tadından yenmeyen.
Bilye oynayan, taş sektiren çocuklara biraz takılıp köy çeşmesinden de suyumuzu içelim kana kana.
Bi çay içelim demli mi demli.
Ayağımızda şalvarlar, başımızda yemeniler.
Hemen hemen benzer değil mi köyde misafir olurken yaşadıklarımız.
Keşke bana bunu yazarken hatırladıklarınızın nasıl koktuğunu anlatabilseniz.

Ve genel olarak yeni yerleri de çok seviyorum.

Ama yepyeni! Ruhsuz şeyleri değil. Ruhu olucak, yaşanmışlık ok ama kullanırken gıcırdamayacak
Bi dolap almaya niyetlendim. Epey bi antikacı, eskici gezdim. Aslında beğendiğim bir iki parça da buldum. Fiyatları çok abartı olmayan şeylerdi de ayni zamanda. Ama gel gör ki, çekmeceyi her çekişimde, o sürtünememe hissi; o zorlanacağımın düşüncesi beni vazgeçirdi.

İnsanlar konusunda da öyleyim!
Çok moda kişilik sevmiyorum. Herşeyi bilmesi, haberdar olması değil kastım. Halinden şikayet edip, değiştirmek adına hiçbirşey yapmayan, cesaret edemeyen insanlar. Hepiniz şimdi bir iki isim geçirdiniz içinizden böyle olduğunu düşündüğünüz.
Peki ne bu insanların en belirgin özellikleri.
Kısaca benim sanırım dayanamadığım şu. Genel bi kaşlarda küçük emrahlık. Ama`lı cümleler kurmaları ve hep susmadan kendilerini anlatmaları. 

Bitmeyen çileleri vardır bu insanların. Çünkü başka kimsenin sıkıntısı olmadığını ve en büyük derdi kendilerinin yaşadığını düşünürler. Tabi ki sıkıntı çekmişler ya da çekiyorlardır ama diğeri tam anlatacakken; o da bişey mi diye kesip kendi daha büyük ve çok yaşadığını anlatırlar. Hayata aslında komedi kattıklarını bilmeden. Benim gözümde öyleler en azından..
Hayata başkaldıran insanları çok severim. Hani eski çınaraltında çay içen, gezmek için Boğaz'ı değil de taksimi tercih eden; kendini Erenköy cadde de değil de, Kadıköy sokaklarında rahat hisseden insanlar vardır ya...
Sahaf gezerler, Eminönü gezerler. Gerektiğinde lattesini, cold brew'unu içer ama Türk kahvesine asla burun kıvırmaz, baş tacı eder.

hipster mekanlardan da hoşlanmıyorum. Açıldığı anda herkesin orayı bekliyormuşçasına doluştuğu, gelenlerin benzer tarz giyindiği, aynı tip arabaların kapıya dizildiği...
Ama ruhu olan bir mekanı temiz şekilde yeniledilerse, hele de pek bilinmiyorsa: yani aşırı  bi kalabalık yoksa değmeyin keyfime...
Aslında benim dediğim yerler zaten kar amacı gütmeyen müesseseler yani bir iki tane bulup kendime saklamak istediğim yerler:)

Zaten 4 çocukla bi yerlerde oturmak ne zor anlatamam!
Bi de "bak bak 4 çocukla bi de gezmelere gelmiş" bakışı kaldırabileceğim bi yük değil!
Bu da başka bir yazının gündemi olsun.

Takipte kalmayan, linki paylaşmayan, okumayanın çayı içemeden soğusun:))

Sevgiyle kalın

Comments

Popular posts from this blog

şifahane

Babaanne ve Dede Yanında...

Dantelde son nokta