misafirlerin en uzaktan geleni

Geçtiğimiz pazar günü, eşimin bir arkadaşının vesilesi ile Türkiye'ye gelmiş Amerikan birkaç akademisyeni misafir ettik evimizde.
Eğer evinize Türk olmayan, daha önce Türkiye'ye hiç gelmemiş, ya da Türkiye hakkında hiçbir fikri olmayan birileri geliyorsa, ne yemek yapacağınızı şaşırıyorsunuz. Gerçi Çin, Hindistan gibi ülkelerden geliyor olsalardı eminim daha çok zorlanırdım. Amerika'lıların geniş bir mutfak yelpazesine sahip olduklarını biliyorum. Bu yüzden geleneksel yemekleri yapıp, onları en güzel şekilde ağırlamak konusunda endişelendim sadece.
Menüyü saysam mı bilemedim ama, bir kaç tüyo vermem gerkirse, tarhana çorbası, güveç, sarma, kebap ve baklava tabiki olmazsa olmazlardandı. Birkaç çeşit daha vardı.
En güzeli ise geldiklerinde iki masayı birleştirerek uzunca yaptığımız sofranın üzerindeki yemeklere bakıp şaşkınlık ifadeleriydi.
Hiçbir karşılık beklemeden yapılıyor olması sanırım onların pek anlayamadığı birşey.
Yemek yemek için herkesin sofrada oturup, ev sahibinin başlaması ile başlanması ve her değişen serviste aynının olması beni etkileyen şeylerdendi.
Her Türk kadınının aşçı olup olmadığını; çünkü hepsinin harika yemekler yapabildiğini sordular. Bu da bizim için bir onur olsa gerek. :)

































Mutfağıma geldiklerinde buzdolabının tüm Türkler için bu yaklaşık olarak aynı ebatta olup olmadığını sordular.Onlarda çok daha büyük olduğunu belirterek:)
Eğitim konusunda sordukları sorunun, ülkemizdecbazı pilot okullarda başlanan tablet bilgisayarlı eğitimin, tüm ülke geneline yayılacağını öğrendiklerinde şok oldular diyebilirim. (Bunun en önemli sebeplerinden biri, isim yapmayışımızdır.)
Her yemeğin neden yapıldığını, yöresini anlatmak çok mutluluk vericiydi benim için. Çocuklarıma 3D boyama kitabı ve boyalar getirmişler hediye, okullarının şapkasını, kalemini, maskot ayıcıklarını hediye ettiler bize.
Eşimle hazırladığımız hediyeleri verdik bizde onlara, o kadar şaşırdılar ki anlatamam.
Hatta İlahiyat alanında öğretmenlik yapan Sarah, bizim misafirperverliğimiz, sıcaklığımız ve ilgimiz karşısında gözyaşlarını tutamayarak ağladı. (Burda bizim diye bahsettiğim, hemen hepimizin misafir geldiğinde gösterdiğimiz Türk misafirperverliğidir. Kendi şahsımı övmek değildir amacım.)
En üzüldüğüm şeylerden biri, uzun zamandır konuşamadığım için; İngilizcemin çok köreldiğini görmemdi. Eşim neredeyse Türkçe'den daha çok İngilizce konuştuğu için işiyle ilgili, O'u biraz kıskanmış ve bu konuda hırs yapmış olabilirim. Ama şuan İngilizce gereksinimim çocuklar anlamasın diye bazı şeyleri eşime anlatmaktan öte gitmiyor. Bunun için biraz kitap okulamara devam etmeliyim.


Neyse sadede gelecek olursam, çok mutluluk verici bir gündü. Üniversite Rektörü ve pek çok akademisyeninin ülkemizden birine sıcaklık beslemesi bile, vereceği eğitimin yönünü değiştirebileceği gibi; bizim hakkımızda öğrencilerine vereceği bilgi ve belki birkaç kişinin daha ülkemizi merak etmesi olarak bize dönecektir. Bu bir müteselsil gelişme zinciridir. Hakkıyla yapabildiysek ne mutlu.

Comments

Hobiriks said…
ne kadar güzel bir gün olmuş. Türk kadınını güzel temsil etmişsin demek :)
Elif Zorcan said…
İnşallah edebilmişimdir. Teşekkür ederim :)
ayci said…
bende geçen gün telefonda ingilizce konuşmak zorundaydım, hemde bir ingilizle - yani aksanı 100% aksan olan birisiyle. ter döktüm ama başardım sonunda...ama köreliyorsun zamanla konuşmadıkca.
Elif Zorcan said…
hep. hub.. derken kelimeler dökülmeye başlıyor ağzından da, artık nerelerden ter doktugumu söyleyemeyeceğim :))) İngilizler elbette daha aksanlı ve düz konuşuyorlar, amerikalılar gibi yuvarlamaca yapamıyorsun. Seninki de zor olmuş ama olmuş beyaaaa :)))
Sevgiler...
yurtdışına gittiğim de bende hep benzer sorularla ve şaşkınlıklarla karşılaşıyorum,,hollandalı bi arkadaşımı evime yemeğe davet ettiğimde ne kadar ücret ödemesi gerektiğini sormuştu ! karşılıksız birşey onlar için çok uzak bi kavram !

Popular posts from this blog

Dantelde son nokta

şifahane

Babaanne ve Dede Yanında...