Posts

Showing posts from 2012

Down Sendromu

Image
Tek fark, tek kromozom. Bu anne karnında yapılan, önce ikili test; ardından eğer bulgu varsa üçlü test ve sonra karından su almayla neticelenen bir testler zinciri ile tespit edilen bir durum. Evet tespit ediliyor edilmesine de; ya sonrası... İlkin "down sendromunun diğer özür grupları içinde en kolayıdır." demekle başlayacağım. Biliyorum çünkü daha öncelerde de belirttiğim gibi, Rehabilitasyon merkezimiz vesilesi ile çok özürlü tanımış oldum. En kolayı down sendromu diyorum. Çünkü çok farklı derecelerde özürlüler var. En zoru ne derseniz, ekseriyetle sonradan olanlar en zoru diyebilirim. Yani sağlıklı doğup, belli bir yaşa gelip; bir hastalıkla, kazayla, yada herhangi bir ihmalle olanlar en zoru. Hem daha öncesini yaşamış olmanın verdiği bir zorluk var. Yani psikolojik bir zorluk. Hem de vakanın ağırlık derecesi açısından zorluk... Şöyle örneklersem, mesela 12-13 yaşına kadar her aşamasına gözünüz gibi baktığınız; tonlarca emek sarfettiğiniz, zahmetler çektiğiniz ya

misafirlerin en uzaktan geleni

Image
Geçtiğimiz pazar günü, eşimin bir arkadaşının vesilesi ile Türkiye'ye gelmiş Amerikan birkaç akademisyeni misafir ettik evimizde. Eğer evinize Türk olmayan, daha önce Türkiye'ye hiç gelmemiş, ya da Türkiye hakkında hiçbir fikri olmayan birileri geliyorsa, ne yemek yapacağınızı şaşırıyorsunuz. Gerçi Çin, Hindistan gibi ülkelerden geliyor olsalardı eminim daha çok zorlanırdım. Amerika'lıların geniş bir mutfak yelpazesine sahip olduklarını biliyorum. Bu yüzden geleneksel yemekleri yapıp, onları en güzel şekilde ağırlamak konusunda endişelendim sadece. Menüyü saysam mı bilemedim ama, bir kaç tüyo vermem gerkirse, tarhana çorbası, güveç, sarma, kebap ve baklava tabiki olmazsa olmazlardandı. Birkaç çeşit daha vardı. En güzeli ise geldiklerinde iki masayı birleştirerek uzunca yaptığımız sofranın üzerindeki yemeklere bakıp şaşkınlık ifadeleriydi. Hiçbir karşılık beklemeden yapılıyor olması sanırım onların pek anlayamadığı birşey. Yemek yemek için herkesin sofrada oturup, ev sa

Gamze'li anne Gamze...

Çok değil, bundan 6-7 ay kadar evveldi, koltuk altımdan gelen bir ağrının 10-15 gün kadar sürmesinin ardından  ; koltukaltımda bir kitle farkettim. Farkettiğim anda aklımdan geçenleri size anlatsam, anlatamazdım. Nasıl ifade edilebilirdi ki... İki evladımı nereye ve kime emanet edeceğimden tutun da, eşimin ne hale geleceği, anne-babamın nasıl hayatına devam edeceği vs vs... Doktorda soluğu almam sadece 1 saatimi aldı. Gözleri şiş şekilde bir muayene ve tahliller. Sonuçları doktora götürmem ve cevabı bekleme sürem toplamda 2 saatti.  Ama o iki saatin nasıl geçtiğini anne olanlar anlayabilir sadece... Sonuç temizdi ve emzirmeye bağlı olarak, süt bezlerinin mikrop kapmasından kaynaklanıyordu. Doktora mı teşekkür etmeliydim. Eşime mi sarılmalıydım. Çocuklarımı mı kucaklamalıydım.... Allah'a şükretmek en iyisi... O gün yaşadığımı, iki gün önce Gamze 'yi okurken tekrar hissettim. Ama malesef O'nun ki gerçekti.... Hıçkırıklarım içimde sel olmuştu. Hangimizin olm

çocuk avuntusu

Ben kafası karışmış bir anne oldum. Ne yapacağımı, nasıl yapacağımı bilemez oldum. Hayatımı planlamaya dair sorun yaşadığımı farkettim.Gerçi bunu farkedeli hayli oldu ama; çözüme de gidemiyormuşum. Sanırım günlük, "kafama nasıl eserse" modundan çıkmam gerekiyor. Boşuna dememişler spor insanı zinde tutar diye. İki haftadır yapmaya başladığım spor, beni sağlıklı düşünmeye itmiş bile... Ama benim önemli bir sorunum şudur ki, iki çocukla nasıl aktivite yapacağımı bilmiyor olmam. Oğlum 4,5 yaşında ve anaokuluna gittiği için çok da üzerine düşmüyorum. Kızım da 2 yaşında. Onunla da gündelik işleri birlikte yapıyoruz. Mesela her yemeği neredeyse beraber yaparız. Ama ben ikisini aynı anda oyun oynatamamaktan şikayetçiyim. Ama şikayetçi olduğum, kendimin ta kendisidir. Ne cümleydi be! Mesela boyama yapmaya kalksak oğlumla, kızım bir dakika durmadığı gibi, ağbeyinin elinde ne varsa alıyor. Oğlum da oynayamadığından, basıyor yaygarayı. İkisi de sürekli, diğerinin elindekini istiyor

Hipotermi.... E kar uyuşması işte :)

Image
Merhabalar, En son yazımda yazdan kalma kareler paylaşmışım. Ne kadar fark var. Biri iç ısıtıyor, biri de donduruyor. Çocukluğumuza gittik bu hafta İstanbul'da. Hazır, Seksenler diye bir dizi de yayınlanmaya başlamışken; hangimiz eskileri yâd etmiyoruz ki? "Çocukluğumuzda fakir değildik ama yokluk vardı." diyor Gani Müjde. Çok da doğru. Soba bizi birleştiren bir şeymiş. Şimdi herkes ayrı odada vakit geçirirken, bireyselleştik. Çocuklukta kar macerası olmayan akranım yoktur. (bu arada yaşım 7 senedir 23:))) ) Şimdilerde natioanal geographic kanalında yengeç avı gibi belgeselleri seyrederken çok fazla duyduğum hipotermi kelimesinin anlamını, ancak çocukluğumda kartopu savaşından, tüm üstüm sırıl sıklam eve gelip; sobanın başına geçtiğimde yaşadığım o uyuşma hissi ile tarif edebilirim size. Arkadaşların getirdikleri çamaşır leğenlerinin içine stoklanan kartopları, ekseriyetle kızlarla erkeklerin gruplaşmasıyla birbirimize

fotoğrafium çekilişi

Uzun zamandır takip ettiğim bir blogdur fotografium. Ama yarışmalarına katılma fırsatım olmamıştı. Bu ilk olacak. Hadi hayırlısı... Fotografium  Canon 600D  profesyonel fotoğraf makinesi hediye ediyor! Yarışmaya katılarak Canon 600D  ,  Manfrotto tripod  ve  Kata sırt çantası  kazanma şansı yakalayın!  http://blog.fotografium.com/fotografium-canon-600d-hediye-ediyor/  sayfasını ziyaret ederek yarışma hakkında diğer bilgilere ulaşabilirsiniz.

Rahat/sız Anne...

Image
Merhabalar okurlar, Etrafımda bu aralar çok dikkatimi celbeden bir mevzudur bu. Annelik! Annelik, elbette insan neslinin devamı için önem arz eder ve dikkatimi celbeder. Ama konu sadece bu değil. Nasıl anne olunur? Ben nasıl bir anneyim? Annelikte hatalar nelerdir? Bu bir kaç soru bile, okuyan tüm annelerin, derin bir offff çekmelerine yeteceğini biliyorum. Çünkü annelik; gönüllü olarak, ömür boyu vicdan azabı çekmekmiş. Bunu böyle hissetmemiş anne de yoktur herhalde. Benim nasıl bir anne olduğuma gelecek olursak... Ben kuralları olan biriyim. Genel olarak bir sürü kuralım vardır. Ama bunlar hayatı zorlaştıran ve dikte edici değil de; yoluna koyucu ve farkettirmeyicidir. Örnekse; ben çocuklarıma kurallar koyarken, onların yaşamını kısıtlayıcı, karakterlerine direkt müdahalede bulunan bir stil sergilemiyorum. Çocuklarım yazın dışarda oynadıklarında; "ellerini yerlere sürme evladıııım!" demem mesela. Bir çocuk, benimkilerden birine vurduysa; hemen ç

Bir Dost K-a-IZI-ğı Hikayesi. Severdim O'nu...

Efem gene bir efkar basması, nasıl dersiniz; böyle bir hüzün, buhran vs vs.. Attım kendimi bloguma... Çok zamandır beni yoran ve çok çok üzülmeme sebep olan bir olay yaşamışlığım var ki, yazmaya bile tahammülüm yoktu. Gün bugündür dedim. Olay şöööle oldu bööööle oldu tarzında cümleler kurup; küçük insanların durumuna düşmeyeceğim. Hepimizin bildiği üzre, küçük insanlar,kişilerle insanlar, olaylarla büyük insanlar ise, fikirlerle ilgilenirlermiş. Çok sevdiğim, belki çok davranışına kefil olabileceğim biri ile ticari bir ilişkiye girdim. Dostlar alışverişte görünsüne döndüm. Olayın fikrî boyutunda yaşananlar gerçekten çok dramatik idi. (Olay öznesi Severdim O'nun her defasında sizi okumakla zaman kaybettirmemesi adına S.O. olarak kısaltılmıştır.) S.O. gibi kişilerin isteklerinin yerine gelmediği durumlarda maalesef çirkinleştiklerini, dünyanın kendi eksenleri etrafında döndüğünü sandıklarını, onlara göre nazik cümlelerin, kandırılmak üzere kurulmuş süslü cümleler olduğunu,