Sen Neymişsin be Amy!

Nerden başlayacağımı bilemediğim bir yazı yine...
Amy Winehouse isimli, gencecik bir star! kayıp gitti dünyadan...
Amy öldü kendini bir şekilde kurtardı, demeden edemeyeceğim yazılar okuyorum gazetelerde...
E birilerinin ölmüş bile olsa, dünyaya hitap edebilen insanların üzerinden prim yapması gerekiyor. Sakın sen de yazıyorsun demeyin. Vallahi öyle bir niyetim yok ama çatlayacağım!!!
Hayatını sürdürüyor olsaydı bu kızcağız; hala herkesin şarkılarını severek dinlediği, "oohh be ne güzel hayat!" ya da "dünya bunlara güzel be kardeşim!" kalıplı cümleleri ile sürüp gidecekti düzen. Sonra olan oldu ve özendikleri hayatın boş olduğunu görmenin verdiği; "kedi uzanamadığı ciğere murdar der" atasözü ile uzadı hikaye, ve daha da uzar...
Bir yazar Amy'e ithafen gençliğe hitap etmiş. Şarkı sözlerini yazarak, aslında feryad ettiğini anlatmış. Bir diğeri bağımlılığını ele almış. Biri babası ile geçirdiği vakitleri. Biri sadece büyükannesinden sevgi gördüğü için koluna isminin dövmesini yaptırdığını. Bir diğeri; Bir psikiyatrdan da destek almış bir yazı ile beni benden aldı.
"Türkiye'de olsa ölmezdi!!!"
Yaa kardeşim işte gel de yazma ama değil mi okur? Şimdi anladınız mı yazının başında neden kız öldü, kendini kurtardı dediğimi..
Kimbilir kendi memleketindeki yerel gazetelerde nasıl yerden tyere vurmuşlardır bu ünlü!yü...
Gelelim Türkiye faslına.. O kadar çok kelime birikti ki dimağıma suırasını şaşırdım.
Biz nasıl bir ülkeyiz acaba diye düşündüm. Çok yakında eşimin kardeşinin düğünü olması hasebi ile Anadolu'nun toplum ve bireye bakışını da yakinen gözlemleme fırsatı bulduğumdan bir kaç analiz yapacağım naçizane.
İlk olarak, biz yeni sandığa gitmiş ve seçmenin %50sinin bir partiye oy vererek idarecesini seçtiği bir toplulukmuşuz. Ee ne alaka demeden okuyunuz lütfen, siyasi bir probaganda yapmayacağım...
Sonra ne olmuş bize. O diğer %50lik kısmın kimisi a partili, kimisi b partili ya. Vay efendim nasıl şu c partisi o kadar oy alırmış. Nasıl seçilebilirlermiş. Ne salaklıkları kaldı yöneticilerin ve seçmenin. Ne kıyafet ve tavırları bırakıldı yerden yere vurulmadık. Sustum o sıra farkındayım yazmadığımın ama yazsam ağır olurdu okur. Saygısızlığın diz boyu olduğunu anlatmama yettiyse başka sebeplere geçeceğim.Çünkü şimdi konu başka.
Sanat için soyunanın! fevkalade el üstünde tutulduğu, tüm dizilerin ve yerli filmlerin ahlaki çöküntüye bir balta daha sapladığı; yeni neslin ebeveynlerinin, çocuklarını anlayamadığı ve asla söz geçiremediği bir ülkeyiz biz.
Yine de o el üstünde tuttuğumuz zâtları bir gün bize göre falsosunu gördüğümüzde yerle yeksân eden bir toplumuz bir.
Mesaj herzaman aynı velhasıl "seni oraya biz çıkarttık! Çıkarttığımız gibi indirmesini de biliriz!!!!!"

Hepimiz bir menajer, assolist, oyuncu kadar jüriyiz tv karşısında... Öyle alıştırıldık. Zerk edildi bilincimize ve bilinç altımıza.

Konuyu toplayacak olursam. Bir şarkıcıdan bahsediyoruz. Bir dehası olsa gerek ki kitlelere hitap edebilmiş, kendini dinletmiş ve ölümü ile bile prim kazandırabilmiş. Görüntü itibari ile gözlerinin kenarını eyeliner ile kuyruk yapan, yüz ifadesi son derece sade olmasına karşın, abartılı kabarmış saçı ile kendi tarzını farkettirebilecek bir yıldız. Hem de kuyruklu yıldız....
Şimdi bu kişi Türkiye'de yaşasa zaten bu kadar ün sahibi olamazdı, zirâ yurt dışındaki Türk vatandaşlar harici de tanınıp bu denli sevilen biri çıkmadı henüz.
Hadi diyelim ki Amy Türk ve dünyaca ünlendi. E zaten şimdiye kadar hem afaroz edilirdi Türklükten, hem de alkolik diye sayfa sayfa haberleri ile kahrından bu kadar bile yaşamazdı.
Zira Yunanistan'da evlenip din değiştirdiğini kazara ağzından kaçıran bir mankenimiz nasıl kıvıracağını bilemedi ve çeşitli açıklamalarla yumuşattı mevzuyu...
Hülasa, biz açıkgörüşlü ve hoşgörülü bir millettik evet! Ama değiştik, değişiyoruz. Boş kaldıkça üretmek yerine, üretileni eleştiren bir toplum yaptılar bizi bu " biri heryerden bana bakabilir" tarzı programlarla. Birşeyi beğenmeyen bir toplum olduk " yemeğe bana gelsene" formatı ile, herşeyi ben bilirim havasına girdik, "seni popçu yapimmi?"lerle...
Kimin elinin kimin cebinde olmadığı bir evde yaşayan insanları ağzı açık seyrettik "aşkından memnun"larla...
Kardeşin kardeşi nefreti ile öldürebileceğini normal karşılamaya başladık "dökülen yaprak"larla...
Namus bizim için herzaman ilk sırada iken, "çocuğum için bana kaç para vercen" lerle tartışabilir yaptık önceliklerimizi...
Komşuluk, kardeşlik, paylaşmak, özel günlerin azizliği gibi konuları unuttuk dizilerde, ve hızla devam ediyor bu dejenerasyon.
E buraya kadar okuduysan okur, haklı değil miyim ve Amy de haklı değil mi????
Bırakın da artık huzur bulsun bari....

Comments

Popular posts from this blog

Dantelde son nokta

şifahane

Babaanne ve Dede Yanında...