Dedem

Yazarken bile daha anlamlı geldi bu kelime.. Dedem!
Yakın zamanda; "küçükken neden dedemi severdim?" diye düşündüm. İndim çocukluğuma...
Dedem severdi beni, gezdirirdi. Bakkal dükkanı vardı. Bir sürü ıvır zıvır verirdi, gönderirdi de...
Yakışıklı adam dedem. Atatürk gibi, ama uzunu. Mavi gözlü... Hani derler ya; "filinta gibi" işte öyle benim dedem. Anneanneciğimi kızdırmaya bayılır, o kızınca gevrek gevrek güler. Biz de güleriz, ama görseniz siz de gülersiniz. Keh keh keh keh diye kahkaha atar. Gülünür...
Çok prensiplidir. Ayak, sadece tırnak kesileceği zaman ellenir ve akabinde yıkanır. Sonrasında asla ellenmez!
Hele bir görsün! o yumuşacık adam gider, derin bakışlı ve keskin sözlü adam gelir.
Dışardan geldiği anda; kıyafetlerini çıkarır, yatağın üzerine serer ama düzgünce. Ev kıyafeti ayrıdır, onları giyer.
Havlusu ayrıdır, eşininki ile karışmasın diye düğme dikilidir ve ipte asılacağı yer bile bellidir.
Yüzünü havluya silmez, çünkü kurutma makinesi ile kurutur.
Piknik yapmayı sevmez mesela dedem. "Zamanında dağda, ovada çok çobanlık yaptım, çıkın açtım. Yeter!" der. Yeter O'na..
Keyfine düşkündür, keyif çayı vardır. Bardağı göz kararı dörde böler. 3/4 'üne dem koyarsın; geri kalanın yarısına su, gerisi dudak payı olacak. Ama şaşmayacak! Uzun uzun tarif eder, sıkılmaz anlatmaktan; çünkü istediği gibi olmazsa bir daha bir daha göndermek sureti ile daha fazla yorulacağını bilir.

Çok yemek yer; ama o kadar çok yer ki, gören inanamaz o bünyenin o kadar istihkakı olduğuna. Hem de öğlen yemeği vaktinde, dışarda işi varsa; onun hakkını da kahvaltıda  yapıp çıkar. O kadar yani..
İnatçıdır ama tuttuğunu koparır. Öyle ki; anneciğimi üniversiteye kaydettirmeye geldiğinde; kızına dönüp " Ben köyde doğdum büyüdüm, seni İstanbul'da okutuyorum. Senin çocuklarını yurt dışındaki en iyi okullarda okutman gerekir!" diyecek kadar ufku geniş bir adamdır.
Anneannemi sever, görünce anlarsın sevdiğini, herkes anlar. Bunca yıl sonra bile hâlâ sevdiğini anlarsın. Adı Fatma olan anneanneciğimi Fetmeee diye çağırır, ordan cırlarcasına çıkan "ne oldu bana sürekli birşey söyleyip duruyorsun" diye söylenen sesi duyunca güler kıs kıs...
Tek dedem var benim. Hani öyle dramatik anlatmayacağım. Tek işte. Çünkü babam bile tanıyamamış babasını. Vefat ettiğinde 13 yaşındaymış babam.
Ama dedem öyle renkli ki, belki o yüzden hissetmedim diğer dedemin yokluğunu. Belki de hiç bilmediğim için...
Şimdi çocuklarımın ne kadar şanslı olduğunu düşündüm. Hem benim ve eşimin aile büyüklerini; hem de kendi büyüklerini tanıyor ve seviyorlar. En çok da seviliyorlar...

Sevmek için değil, ama tanımak için uzun zaman gerekiyor insanları. Çocukluğumda bana şeker verdiği için sevdiğim adamı, şimdi her hali ile seviyor olmaktan memnunum. Umarım o da, torunlarından hoşnuttur. Nasıl bağlayacağımı bilemedim. İçimden dedemi yazmak geldi; yazdım. O kadar....
Ayrıca; dedeciğim önümüzdeki hafta küçük bir operasyon geçirecek, sizden güzel temennilerinizi bekliyorum...

Comments

Popular posts from this blog

Babaanne ve Dede Yanında...

Dantelde son nokta

şifahane